08 Ağustos 2010

Saint-Omar'daki labirente gitmek için yola çıktığımda merkezdeki dokuz beyaz karoya varmak için ancak bir saatim olduğunu biliyordum. yolda sana rastlayacağımı da, sen büyük bir ihtimal Beyaz Mantoluların arasında olacaktın. heybenin üzerinde büyük mavi bir taş olacaktı, ellerin yara bere içinde, biraz korkuyla daha çok meraktan, gülünç olmama kaygısıyla belki en çok, sana benzer bir yığın insanın içinde ilerliyor olacaktın. bana rastladığında beni bu yolların doğal bir tanışı sayacaktın ve ben de seni pek tabii ki biraz gülünç bulacaktım. bir süre aynı yolun üzerinde gittik uykusuz hacılar gibi yanyana. bir ara seni görmek için soluma baktığımda kanayan bir kuzu vardı orada. gözlerim tozdan kırmızı ama yine de güvenli korku ve merhametle ilerliyorken öyle bir uçurumun başında birden ellerimi tuttun. şimşek çakımı kadar bir zaman geçti...
.
...düştüğüm yerden dönüp baktığımda
heybendeki o tuhaf mavi taştan
yansıyan metalik parıltıyla
öyle garip
uçurumdan bana bakıyordun...
Lale Müldür

06 Ağustos 2010

biz kendi dil(ler)imizle dilleşemezken
sen kimsin? ben kimim?