o zaman tepelerde buzdan sarkıtlar yoktu.
göldeki kuğular donmamıştı.
daha tırnaklarım renk ahenkti.
gökyüzü bungun değilken çantama bir leylek işlenmişti.
beni gustav adolf'un parkına chu chu train getirdi.
tüm gün -güneş batamazdı
ki geceler yoktu- çimlere uzanmış gustav'a bizi anlatmıştım.
.
biz seninle geçişliydik.
ne siyahtık. ne beyazdık.
bulanıktık. bungun değildik.
hem açıklıydık. hem koyuluyduk.
ormanın mantar kokusuyduk.
.
patikadan gözleri bana bakmayan ama bana konuşan mor topuklu kadın geçti.
gustav'ın aklı neredeydi?
beni dinliyor muydu? dinliyordu.
dinlemiyordu. cümlelerimi yarıda bırakıyordu.
konuşunca alakasızdı.
soruları benim sorularımdan farklıydı.
.
...dik. sen bana çadır kurmayı öğretmiştin.
akşam çadırda uyumuştuk.
kuzeydeki kadar üşümemiştim.
burası bir höyüğün yedinci katıydı.
yanından uçmakdere akardı.
tepede bir uçak nereye gidiyor ya da nereden geliyordu?
bir kamyon kadar hor horluydu.
.
gustav derenin kenarına çişini yaparken mavi sarı tırtılların dans ederek akışlarını seyretti.
dokununca elini kesen otları eğip çamura çömeldi.
usulca kulağıma
erkekler aleksandra gibi kahkalı kadınları sever. aleksandra'nın kahkahaları erkekleri aşağıya çeker.
dedi
. yalnız . benim seninle sağacak daha ineklerim varıdı.
sağdıkça süt fışkırasıydı.
beyaz dalgalar halka halka tabana değesiydi.
yine de tabanı çok inceltmesindi.
çamur deliniverirdi.
kaldırırken yırtılmasındı.
. kalabalık. çok kalabalıktı.
oradaydın. biliyorudum.
orada kaybolmuştun.
şekerleme kadar yumuşaktın.
esneyip gevşemiştin.
elime gelmiyorudun.
sanki hiç değmiyorudun.
sana bir tokat ve sinirimi üzerimden atasıydım.
hırslarına pabucumla basasıydım.
böcek olasılardı da ezesiydim.
boş veresiydim.
susasıydım.
.
olmuyorsa .
kusasıydım.
midem geri itesiydi.
bir kaç sarsılsaydım. yutkunsaydım.
turuncuca kusasıydım. salyalar akasıydı.
kendimi yerlere zor atasıydım.
birinci itiş. ikinci. üçüncü. bitti mi?
dördüncü. .
her şeyi bir gazete kağıdıyla örtüp
gustav'ı kendimi
unutasıydım. Lund