Zahir
"Bir ölüyü bekletirken, çürüme sürecinin cesede eski yüzlerini kazandırdığı görülür.
[...]
'Oxymoron' diye adlandırılan benzetme türünde, sözcük önüne onun karşıtı gibi görünen bir sıfat konularak nitelendirilir; bu ilke uyarınca agnostikler kara ışıktan, simyacılar da kara güneşten sözetmişlerdir.
[...]
"Uykusuz, büyülenmiş gibi, neredeyse mutlulukla, cisimsel varlığı paradan daha az olan bir şey bulunmadığını düşündüm, çünkü, aslına bakılırsa, her bir madeni para, (diyelim yirmi centavo değerinde bir para) içinde gelecek zamanları barındırıyor. Para soyuttur, diye tekrarladım; para gelecek zaman kipidir. Banliyöde bir gece ya da Brahms'ın bestelediği müzik olabilir; haritalar, satranç ya da kahve olabilir; bize altını hor görmeyi öğreten Epiktetos'dan çok daha değişkendir o. Önceden kestirilemeyecek zamandır, Bergsoncu zamandır, Müslümanlığın ya da Stoacıların değişmez zamanı değildir. Gerekirciler dünyada, ancak bir eylemin, yani gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir eylemin varolduğu düşüncesine karşı çıkarlar; madeni paralar insanın özgür iradesinin simgesidir. (Bu 'düşüncelerin', Zahir'e taban tabana zıt bir akıl oyunu ve onun iblisçe etkisinin başlangıcı olduğu aklıma gelmedi.)
[...]
Zahir'e duyulan inanç İslam kökenliydi ve 18. yüzyılda başladığı anlaşılıyordu. [...] 'Zahir', Arapça'da "adı belli", "gözle görülür" anlamına geliyordu; bu anlamıyla Allah'ın doksan dokuz adından biriydi ve halk (Müslüman bölgelerde yaşayanlar) bu sözcüğü "unutulmaz olma denilen o korkunç özelliğe sahip olan ve imgesi sonunda delirten varlık ya da nesneleri" tanımlamak için kullanıyordu. [...] 1832 sıralarında Büy Kentinin dış mahallelerinde delilik ya da azizlik anlatmak üzere kullanılan, pek duyulmamış bir deyim çalınmış Taylor'ın kulağına; "kaplan görmüş gibi"...Taylor'a sözü edilen kaplanın, ömrünün sonuna kadar aklından çıkaramayacağı için, görenin -bir defa da olsa- yıkımına neden olan büyülü kaplan olduğunu söylemişler. Birisi, bu bahtsızlardan birinin Maysur'a kadar kaçtığını, orada kaplanın resmini bir sarayın duvarlarına çizdiğini söylemiş. Yıllar sonra Taylor, krallığın hapistanelerinin duvarlarını gözden geçiriyormuş; Nittur'daki bir hapishanede vali, ona, duvarları, tavanı ve tabanı bir Müslüman dervişi tarafından zamanın silmeden önce yumuşattığı vahşi renklerde boyanmış bir çeşit "uçsuz bucaksız kaplan" resmiyle kaplı bir hücre göstermiş. Bu kaplan, bakanın başını döndürecek kadar çok sayıda kaplandan oluşuyormuş; yol yol kaplanlarla, nokta nokta kaplanlarla doluymuş, denizleri, Himalayaları, baktıkça içinde daha çok kaplanlar olduğu görülen orduları varmış.
[...]
Sufiler Tanrı'da yitip gitmek için kendi adlarını ya da Tanrı'nın doksan dokuz adını, anlamsızlaşıncaya kadar tekrarlar. Bu yoldan gitmek istiyorum. Belki de ancak tekrar tekrar aklıma getirmek yoluyla Zahir'i tüketip bitireceğim sonunda. Belki de o paranın ardında Tanrı'yı bulacağım."
Jorge Luis Borges, Yolları Çatallanan Bahçe